16 Şubat 2012 Perşembe
Black Book
Çok fazla ünlenmemiş, ama benim kalbimde taht kurmuş bir film Black Book... 6.7lik bir puan şaka gibi, en az 8.0ı hak ediyor.
Filmin kurgusu olağanüstü, 2 saatten fazla sürüyor ama inanın hiç sıkılmıyorsunuz. Heyecanın bol olduğu izlemeye doyamadığım bir dram-savaş filmi.Carice Van Hauten resmen döktürmüş.Kadın tek başına filmi çevirmiş diyebilirim. Bu nasıl bi oyunculuktur, bu nasıl bi güzelliktir. Filmde müstehcen sahnelerin olduğu bir gerçek, ama kurgusu, senaryosu, oyunculuklar vs vs...hepsi o müstehcen sahnelerin önüne geçiyor. Film tuzaklarla dolu, kimin ne olduğunu çözemiyorsunuz. Sürekli fikir yürütüyorsunuz ve ne kadar uykunuz gelmiş olsa da bu filmi bırakıp uyuyamıyorsunuz. Neyse yine çok övdüm, konusunu yazmaya üşeniyorum kopyala yapıştır yapıcam.
Hollanda 1944… İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında güzel şarkıcı Rachel Stein, Tsjempkema ailesinin yanında, Hollanda kırsalında saklanmaktadır. Bir zamanlar popüler ve zengin bir şarkıcı olan Rachel, şimdi Avrupa’daki bir çok yahudi gibi ailesinden ayrı, her an Gestapo tarafından yakalanma korkusuyla savaşın bitmesini beklemektedir. Geçici güvenli-evi, alman savaş uçaklarının ateşi altındaki bir müttefik hava bombardımanı sırasında yıkılınca, Rachel, kendisini güvenli bir yere ulaştırmaya söz veren Rob isminde sempatik bir genç ile tanışır. Sonraki sabah Rachel’ı şehirdeki kontağı ile tanıştıran Rob, ailesini bulup, kurtarılmış topraklardan sınır dışına çıkıp kaçmayı planlamaktadır. Hollanda’da gizlice yahudileri sınır dışına kaçmalarına yardım eden bir avukat olan Mr. Smaal ve karısının evine gelirler. Mr. Smaal, gönülsüzce de olsa, Rachel’I düşman hattından geçirip, müttefik topraklarında ailesiyle buluşması için ayarlama yapacağını söyler. Fakat tehlikeli bir nehir geçişi sırasında, tekneleri Alman devriyelerince pusuya düşürülür. Nazi’ler acımasızca teknedeki herkesi öldürürken Rachel, nehre atlayıp kurtulmayı başarır. Sonraki sabah Rachel, Hollanda Direniş örgütünün liderlerinden biri olan Gerben Kuipers tarafından kurtarılır. Nazik ve cömert bir adam olan Kuipers, Rachel’e bir iş ve güvenli bir ev önerir. Fakat ailesinin canice katliamını unutamayan Rachel, direnişe katılıp Almanlar’a karşı savaşmaya karar verir.
13 Şubat 2012 Pazartesi
Akıl Oyunları
Uzun zamandan sonra bloguma Akıl Oyunları filmi ile dönüş yaptım. (Uzun zaman dediğim de 1 hafta ya vardır ya yoktur)
Filmi anlatacak olursak ; Russell Crowe ve Jennıfer Connelly baş rolde. Filmin ana teması günüzmüde sık sık karşılaştığımız ve komşu teyzelerden duyduğumuz ''ders çalışmaktan kafayı yemiş tüh tüh tüh'' cümlesine dayanıyor. Şöyle ki ; John Forbes, genç yaşta geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismidir. Ancak bencilliği ve kendine olan aşırı güveni yüzünden (ben de sadece bizim sınıftaki çalışkanlar bencil sanardım) kişisel problemlerle karşılaşır ve bununla baş edemez hale gelir. Delilik ve dahilik arasında ince bir çizgide yürüyen Forbes, uzun süre şizofreni ile mücadele ettikten sonra yeniden doğradak Nobel'i alır.
Film 'gerçekten' çok kaliteli ve üzerinde çok düşünülmüş bir senaryoya sahip.Sinema tarihinin en iyi psikoloji drama filmlerinde biridir muhakkak.Sonunda gözlerinizden bir iki damla uçabilir, Bu filmden ne anladın derseniz, bence çok okumamak gerek, sonra kafayı falan yeriz allah korusun liseye kadar okuyalım yeter.
Filmi anlatacak olursak ; Russell Crowe ve Jennıfer Connelly baş rolde. Filmin ana teması günüzmüde sık sık karşılaştığımız ve komşu teyzelerden duyduğumuz ''ders çalışmaktan kafayı yemiş tüh tüh tüh'' cümlesine dayanıyor. Şöyle ki ; John Forbes, genç yaşta geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismidir. Ancak bencilliği ve kendine olan aşırı güveni yüzünden (ben de sadece bizim sınıftaki çalışkanlar bencil sanardım) kişisel problemlerle karşılaşır ve bununla baş edemez hale gelir. Delilik ve dahilik arasında ince bir çizgide yürüyen Forbes, uzun süre şizofreni ile mücadele ettikten sonra yeniden doğradak Nobel'i alır.
Film 'gerçekten' çok kaliteli ve üzerinde çok düşünülmüş bir senaryoya sahip.Sinema tarihinin en iyi psikoloji drama filmlerinde biridir muhakkak.Sonunda gözlerinizden bir iki damla uçabilir, Bu filmden ne anladın derseniz, bence çok okumamak gerek, sonra kafayı falan yeriz allah korusun liseye kadar okuyalım yeter.
6 Şubat 2012 Pazartesi
Vay Arkadaş...
Ali Atay ve Demet Evgar başta olmak üzere, Mete Horozoğlu,Mustafa Üstündağ,Fırat Tanış'ın rollerini dört dörtlük yaptıkları bir film Vay Arkadaş...Bu filme kadar hep yabancı ve dram ağırlıklı filmler seçmiş olsam da size, bu film hem Türk yapımı hem de komedi :)
Filmdeki espriler gayet gülünesi, birazcık da mutluysanız kahkaha bile atarsanız. Kafanızı dağıtmak için önerebileceğim en eğlenceli, komik filmlerden biridir bu film. Tabii bu filmi sansürsüz izlemek lazım. ''Ayy küfüre de gülürnür müymüş, ayy ben Recep İvedik de izlemiyorum zaten'' diyenlere göre bir film değil açıkcası. Filmin her köşesinde espri mevcut. Sonu iyiydi, başı kötüydü, orası yamuktu gibi bir derdiniz olmayacak. Zaten 100 dakika sürüyor, yani tam çerezlik bir film. Neticede ben çok güldüm, ben güldüysem komiktir diyerekteeen daha fazla filmi övmeden kısaca konusunu anlatayım ; İstanbul'un salaş mahallelerinden birinde oturan 3 arkadaş Manik, Tik ve Dildo'nun sıradan hayatına Demet Evgar'ın oynadığı Nil karakteri birazcık macera katıyor.
( ''Böyle konu mu anlatılır lan'' demeyin, komedi filminin konusu olmaz, esprisi olur. )
Adalet Peşinde
Gerard Butler aşığı olduğum için değil, inanın ilgisi yok, bu role en çok bu adam yakışırdı !
Adalet Peşinde...İzlediğim eennnn iyi dram,gerilim,gizem,casusluk,polisiye,suç filmi diyebilirim. Bu filmin yeri gerçekten ayrı. Sürükleyiciliği, bir an bile sıkılmanıza fırsat vermiyor. Filmi izlerken ''helal olsun beee' demekten kendinizi alamıyorsunuz.Filmin hak ettiği puanı almasına sevindim doğrusu ( 8,4). Filmin konusuna gelecek olursak ; Clyde Shelton eşi ve çocuğuyla mutlu bir hayat süren adamdır. Bir gün, iki saldırgan çocuğunu ve karısını Shelton'ın önünde öldürür. Shelton'ın avukatı da mahkemeyle bir anlaşma yapar. Anlaşmada saldırganlardan birinin ölümüne, diğerinin de çok az ceza almasına karar verilir. Bu durumdan memnun olmayan Shelton, adaleti kendi yöntemiyle sağlamaya karar verir. Shelton'ın bundan sonra tek amacı vardır, bu olayda parmağı olan herkesi birer birer ortadan yok etmek...
Adalet Peşinde...İzlediğim eennnn iyi dram,gerilim,gizem,casusluk,polisiye,suç filmi diyebilirim. Bu filmin yeri gerçekten ayrı. Sürükleyiciliği, bir an bile sıkılmanıza fırsat vermiyor. Filmi izlerken ''helal olsun beee' demekten kendinizi alamıyorsunuz.Filmin hak ettiği puanı almasına sevindim doğrusu ( 8,4). Filmin konusuna gelecek olursak ; Clyde Shelton eşi ve çocuğuyla mutlu bir hayat süren adamdır. Bir gün, iki saldırgan çocuğunu ve karısını Shelton'ın önünde öldürür. Shelton'ın avukatı da mahkemeyle bir anlaşma yapar. Anlaşmada saldırganlardan birinin ölümüne, diğerinin de çok az ceza almasına karar verilir. Bu durumdan memnun olmayan Shelton, adaleti kendi yöntemiyle sağlamaya karar verir. Shelton'ın bundan sonra tek amacı vardır, bu olayda parmağı olan herkesi birer birer ortadan yok etmek...
Celda 211
En sevdiğim 'hapishane film'lerinden biridir Celda 211. Bu filmin 6.8lik puanına mı şaşırayım, yoksa bir başyapıt olamadığına mı şaşırayım bilemiyorum...Her şeyiyle dört dörtlük film !
Luis Tosar ve Alberto Ammann başrolü paylaşıyor gibi bir şey. Diğer hapishane filmlerinden zannedip ''aman yaee hep aynı şeyler'' demeyin. Kurgusu diğerlerinden farklı ve çok iyi işlenmiş. Sahneler, filmin verdiği gerilim harika.Kısacası, bu filmi izleyip de ''beğenmedim'' diyen tanımıyorum. Filmi altyazı izlemenizi tavsiye ederim, Malamadre'nin sesi ayrı bi etkileyici. (Sadece bunu değil bütün filmleri altyazı seyretmenizi tavsiye ederim).
Gelelim filmin konusuna. Juan'ın gardiyan olmasına az kalmıştır.Yine bir sabah işe erken gelir, gardiyan bir arkadaşı ona hapishaneyi gezdirirken, tavandan düşen bir parça Juan'ı yaralar. Gardiyanlar onu ayıltmak için 211 numaralı boş hücreye götürür. Juan bu hücrede bilinci kapalı, iyileşmek için yatarken, hapishanedeki mahkumlar bir ayaklanma başlatır. Hücrede mahsur kalan Juan'ın hayatta kalmak için tek çaresi, gardiyan olduğunu gizleyip, mahkum rolü yapmaktır.
3 Şubat 2012 Cuma
Gladyatör
Hayatta yaptıklarımız, sonsuzlukta yankılanır' |
Russel Crowe'un karizmasıyla büyüleneceğiniz bir savaş filmi Gladyatör...Russel bu filmde Roma imparatorluğuna en parlak dönemini yaşatan Maximus'u canlandırıyor.Maximus girdiği bir savaştan yine alnı ak bir şekilde zaferle çıkmayı başarır ve bi an önce karısıyla çocuğunun yanına gitmek ister. Ancak Roma İmparatoru Marcus, Maximus'a son bir görev daha vermek ve onun iktidara sahip çıkmasını ister, çünkü kendi oğluna güvenemez.Bunun üzerine imparatorun oğlu Commodus, ünvanın ona verilmeyeceğini anlar ve Maximus'un kendisi ve ailesi için öldürme emri verir. Maxiumus zorlukla ölümden kurtulur ve gladyatörler arenasına yollanır. Yıllar sonra tekrar Roma'ya dönen Maximus'un tek bir amacı vardır ; ailesinin intikamını almak.
Kaliteli bir savaş filmi izlemek istiyorsanız hemen ! derim. Savaş görüntülerinden tutun da, oyuncuların performanslarına kadar her şey tam tadında. Müzikleri desen içine alıyor seni. Filmin sonunda intikamın tadındaki hoşluğu, aynı zamanda da bir üzüntüyü içinizde bulacaksınız. 180 dakikalık bir film, tek bir dakikasında bile sıkıldığımı hatırlamıyorum. Şimdiden iyi seyirler :)
Boleyn Kızı
Eski filmlere karşı büyük bi ilgim olduğunu fark etmişsinizdir. Zevkle izlediğim bir filmdi Boleyn Kızı. Filmin her bölümünde şaşırmak mümkün.Filme geçmeden önce şunu söyleyebilirim ki Scarlet ve Natalie'nin güzelliğinden filme konsantre olamadım :( Allah resmen boş bi gününde yaratmış bu hatunları, resmen taş bebek gibiler...
Filme gelince, ikiz kız kardeş ve aralarının bozulmasını sağlayan Kral... Kızların babası ve dayısı, ailenin geleceği için , ünvan ve para için kızlarının Kral'a kur yapmalarını, Kral'ı ayartmalarını istiyor. Kral ilk önce Marry'i (Scarlet Johansson) beğenir, adeta bir taçsız kraliçe olur Marry.Daha sonra bu durumu tersine çevirecek olan tek kişi , zamanında Kral tarafından reddedilen Anne (Natalie Portman) olacaktır... Bu iki kız kardeşin yarışını, hırsını hiç sıkılmadan izleyeceksiniz...
Filme gelince, ikiz kız kardeş ve aralarının bozulmasını sağlayan Kral... Kızların babası ve dayısı, ailenin geleceği için , ünvan ve para için kızlarının Kral'a kur yapmalarını, Kral'ı ayartmalarını istiyor. Kral ilk önce Marry'i (Scarlet Johansson) beğenir, adeta bir taçsız kraliçe olur Marry.Daha sonra bu durumu tersine çevirecek olan tek kişi , zamanında Kral tarafından reddedilen Anne (Natalie Portman) olacaktır... Bu iki kız kardeşin yarışını, hırsını hiç sıkılmadan izleyeceksiniz...
2 Şubat 2012 Perşembe
Uçurtma Avcısı
Arkadaşlık, ihanet, sadakat, affetmek... Khaled Hooseini'nin muhteşem eseri Uçurtma Avcısı... Kitabını okuyanlar her zamanki gibi filmi yetersiz bulacaktır. Fakat bu filmin kötü olduğunu değil, kitabın olağanüstü olduğunu gösteriyor bu sefer. Yani film de çekilebilecek en iyi şekilde çekilmiş.
Emir ve Hasan Kabil'de monarşinin son zamanlarında beraber büyüyen iki çocuk. Aynı evde yaşayıp, aynı süt anneyi paylaşmışlar. Ancak bu aralarındaki mesafeyi hiç azaltmamış...Emir'in babası zengin bir iş adamıdır, Hasan'ınki ise o evin uşağı...Aynı zamanda Hasan, Kabil'de pek sevilmeyen Hazaralara mensuptur. Sovyet işgali sırasında Emir ve babası California'ya giderler fakat Emir, her şeye rağmen Hasan'ı hafızasından atamıyor...
Bu filmde bir insanın, başka bir insan için ne kadar fedakarlık yapabileceğini, nasıl sevebileceğini izleyeceksiniz.
( Khaled Hosseini'nin bir diğer eseri olan Bin Muhteşem Güneş'i muhakkak okuyun derim )
Emir ve Hasan Kabil'de monarşinin son zamanlarında beraber büyüyen iki çocuk. Aynı evde yaşayıp, aynı süt anneyi paylaşmışlar. Ancak bu aralarındaki mesafeyi hiç azaltmamış...Emir'in babası zengin bir iş adamıdır, Hasan'ınki ise o evin uşağı...Aynı zamanda Hasan, Kabil'de pek sevilmeyen Hazaralara mensuptur. Sovyet işgali sırasında Emir ve babası California'ya giderler fakat Emir, her şeye rağmen Hasan'ı hafızasından atamıyor...
Bu filmde bir insanın, başka bir insan için ne kadar fedakarlık yapabileceğini, nasıl sevebileceğini izleyeceksiniz.
( Khaled Hosseini'nin bir diğer eseri olan Bin Muhteşem Güneş'i muhakkak okuyun derim )
Hayat Güzeldir
Ahhh bu film...Benim gibi 'odun' denilebilecek türden bir insanı bile derinden etkiledi...'Ulan ne babalar var'' dedirten bir baba, 'bu çocuk nasıl bu kadar güzel rol yapabiliyor ya'' dedirten bir çocuk.
1930'lu yıllar, İtalya...Kendi halinde, mutlu olmayı bilen,Yahudi bir adamdır Guido. Yakın şehirdeki bir güzel bir kadına aşık olur ve kur yaparak, binbir takla atarak evlenirler. Çiftin bir de oğlu olur. İtalya'yı Almanlar istila edene kadar gayet mutlu bir hayat yaşarlar. Bu istila sırasından Guido oğlunun kötü etkilenmemesi için elinden gelen her şeyi yapar. Öyle ki, bir arbedenin içindeyken bile çocuğunu mutlu edebiliyor. Guido oğluna bunun bir oyun olduğunu ve kurallara uyarsa oyunun sonunda kocaman bir tank kazanacağını söyler...
Bu filmi daha fazla ertelemeden izleyin derim, çünkü izlediğiniz zaman ''daha önce neden izlemedim ki '' diyeceksiniz.
Bir Rüya İçin Ağıt
Sara Goldfrab:Yalnızım ve yaşlıyım.
Harry Goldfarb: Arkadaşların var.
Sara Goldfrab: Aynı şey değil. Bana ihtiyaçları yok. Hissettiklerimden hoşlanıyorum. Kırmızı elbiseyi, televizyonu, babanı ve seni düşünmekten hoşlanıyorum.
Artık güneşe çıktığımda gülümsüyorum..
BİR RÜYA İÇİN AĞITHarry Goldfarb: Arkadaşların var.
Sara Goldfrab: Aynı şey değil. Bana ihtiyaçları yok. Hissettiklerimden hoşlanıyorum. Kırmızı elbiseyi, televizyonu, babanı ve seni düşünmekten hoşlanıyorum.
Artık güneşe çıktığımda gülümsüyorum..
Film önerisi isteyen istanısız bütün arkadaşlarıma önerdiğim bir film. Filmin etkilerinin kalıcı olduğu kesin,zira 2 gün de olsa sigarayı bırakma kararı almıştım.
Filmin içindeki müstehcen sahneler, filmin verdiği mesajın önüne kesinlikle geçmiyor. Eroin ve kokainin aşkın,sevginin, diğer şeylerin önüne nasıl geçtiği ve ölüme nasıl yavaş yavaş yaklaştırdığını profesyonelce gözler önüne seriyor bu film. Sıkılmadan izleyeceğiniz harika bir film...
Ejderha Dövmeli Kız
EJDERHA DÖVMELİ KIZ
Sonuncusunu izleyeli 3 gün oluyor sanırım.Zaten 1.sini o kadar beğenmiştim ki, bi 10 tane daha çıksa sıkılmadan izlerim.
Ayrıca 'Ben 1.sini izlemedim, bundan bi şey anlamam'' diye düşünmeyin, her film başka bir macera.
Mikeal, son derece cömert ve işini iyi yapan bir gazeteci olmasına karşın yanlış bir haberle popüler bir iş adamını suçlamış,bir nevi tuzağa düşürülmüştür. Kendini çok yalnız hisseden- Meşhur Ejderha Dövmeli Kız'ın kendisini takip ettiğini bilmiyor tabii- ve hapse girmek için sadece beklemekle yetinen Mikeal'ın kurtuluşu ayağına kadar sunulan iş teklifindedir. Vanger firmasının başındaki Henrik Vanger, Mikeal'dan yıllar önce kaybolan yeğeni Harriet'ı bulmasını isteyecektir.
Müstehcen sahnelerin bol olduğu bir film. Motorsiklet tutkunları izlemesin derim,içiniz gidebilir.
Sonuncusunu izleyeli 3 gün oluyor sanırım.Zaten 1.sini o kadar beğenmiştim ki, bi 10 tane daha çıksa sıkılmadan izlerim.
Ayrıca 'Ben 1.sini izlemedim, bundan bi şey anlamam'' diye düşünmeyin, her film başka bir macera.
Mikeal, son derece cömert ve işini iyi yapan bir gazeteci olmasına karşın yanlış bir haberle popüler bir iş adamını suçlamış,bir nevi tuzağa düşürülmüştür. Kendini çok yalnız hisseden- Meşhur Ejderha Dövmeli Kız'ın kendisini takip ettiğini bilmiyor tabii- ve hapse girmek için sadece beklemekle yetinen Mikeal'ın kurtuluşu ayağına kadar sunulan iş teklifindedir. Vanger firmasının başındaki Henrik Vanger, Mikeal'dan yıllar önce kaybolan yeğeni Harriet'ı bulmasını isteyecektir.
Müstehcen sahnelerin bol olduğu bir film. Motorsiklet tutkunları izlemesin derim,içiniz gidebilir.
Kuzuların Sessizliği
KUZULARIN SESSİZLİĞİ |
Şimdi siz bana , ''her filme, ''hayatımda izlediğim en iyi film'' diyorsun, ne dengesiz bir kızsın'' diyeceksiniz ama bu film gerçekten izlediğim filmlerin arasında en iyilerden biri.Harika bir gerilim,korku, macera, dram,suç , psikolojik film...
Clarice akademiyi başarıyla bitirmiş bir FBI ajanıdır ve sapık bir katilin peşindedir. Katilin elindeki kadını kurtarmaya çalışır ve katil kadının cesediniz yüzecek kadar da psikopattır. Clarice bu katile ulaşabilmek için -filmin ennnnn iyi karakteri olan- Doktor Hannibal Lecter ile yakınlaşma gereği duyacaktır. Bunu yapabilmek için Doktor'un güvenini kazanmak zorundadır...
Zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınıza garanti verebilirim. Film içinde geçen konuşmalar, replikler gerçekten çok zekice. Filmin 1.serisini size tanıttım şu an, beğenirseniz diğer 4 taneyi de izlemek isteyeceksiniz zaten.
7 dalda Oscar'a aday gösterilen, ve birçok başarılara imza atan bu filmi seyretmeden geçmeyin derim.
Fight Club
Fight Club...Sanırım anlatmakta zorlanacağım nadir filmlerden. Resmen ters köşeye yatırıyor sizi, aklınız karışıyor, ''noldu lan şimdi'' diyerek etrafınıza bakıyorsunuz falan... Yani daha kendim bile tam olarak anlamamışken size nasıl anlatacağım bilemiyorum.
Oyuncular zaten enfeeessss. Brad Pitt'i dövüşürken izlemek -ağğhh yazarın burada içi geçiyor- ...Edward Norton tam anlamıyla döktürmüş, Marla karakterine hayat veren Helena Borham Carter'a hayran oldum. Filmin adına bakıp da sakın dövüş filmi falan sanmayın. O işin görsel kısmını harikalaştırıyor. Konusuna gelince ; konusunu yazmaya çok üşendim o yüzden size link vereceğim ordan şeyaparsınız. Sadece şunu diyebilirim ki ilk izlediğinizde büyük ihtimal anlamayacaksınız, kendinizi aptal gibi hissetmeyin, film biraz fazla harika sadece. 2.kez izlerseniz çok şey anlamış olursunuz.http://www.sinemalar.com/film/580/dovus-kulubu Şuradan film hakkında merak ettiklerinizi öğrenbilirsiniz. Önermesi benden, gerisi sizden artık :)
One Day
Eveeet, gelelim BİR GÜN filmine. Kitabını tam anlamıyla bayıla bayıla okuduğum David Nicholls eseri...''Filmi çıkar çıkmaz gidiyoruz !'' diye diye arkadaşlarımın kafasını az yontmadım.
İki insan, ikisi de kendisini bulmaya çalışıyor aslında. Emma ve Dexter 1988 yılındaki mezuniyet balosunda tanışırlar ve o günden sonra yılda bir kez düzenlenen okul etkinliğinde görüşürler sadece. 20 yıl boyunca bu böyle devam eder...Dexter'ın hayatı tam bi içler acısı. Emma ise deliler gibi aşık olduğu Dexter'a daima dostluk eden bir iyilik meleği. Günümüzde de sık sık gördüğümüz ''aşığım ama arkadaşım'' olayı mevcut, tabii bir yere kadar.Filmin sonlarına doğru mutluluğu ve dramı aynı anda yaşayacaksınız. Tam bir aşk filmi. Anne Hathaway kendisine bir kez daha hayran bırakıyor. Yeri gelince gülümseten -hatta belki kahkaha attıran- yeri gelince de içinizi acıtan, gözlerini yaşlandıran bir film... Arşivinizde bulundurmak isteyeceğinizden eminim.
KOKU:Bir Katilin Hikayesi
Tam anlamıyla hayretler içinde izlediğim bir film ; Koku: Bir Katilin Hikayesi. Senaryosundan tutun da, oyunculuklara kadar hayran kaldığım bir film.Alışılmışın dışında bir dram,gerilim filmi.Daha filmin en başındaki sahnede zaten sizi içine çekiyor. Neyse çok övdüm gelelim konusuna, kokusuna.
y
Tom Tykwer yönetmenliğindeki filmde Ben Whishaw , Francesc Albiol gibi başarılı oyuncular rol almaktadır. Filmin konusu ; 18.yy'da Fransa'da geçiyor olay. İnsani duygularını yitirmiş, hiçbir konuda bilgisi olmayan, kölelik yapan bir genç katildir Grenouille...Diğer insanlardan onu ayıran tek şey ise, salt kokulara karşı olağan üstü olan duyarlılığıdır. İstediği kokuları elde edebilmek için cinayet işleyecek kadar da burnunu seven bir katil. Film 145 dakika falan sürüyor ama nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. İzlemekte endişe duyanlar varsa hiiiiiiiiiç etmesin, bu filmi izlesin.
Monte Kristo Kontu
MONTE KRİSTO KONTU |
Efendim, Ezel dizisini bilirsiniz, reyting rekorları kırdı, senaryosu etkiledi, şaşırttı bir şekilde kendini izletti Türkiye'ye. Tabii bizim Türk halkımız kitap okumayı geçtim pembe dizilerden başka bir şey izlemediği için, Ezel dizisinin bir Monte Kristo Kontu çakması olduğunu da bilemedi.Ezel'den bahsettiğim için senaryoyu az çok çakmışsınızdır.
Filmde genç, gururlu,dürüst bir denizci olan Edmond Dantes'in kendisini hapishane hayatına mahkum edenlerden aldığı intikam öyküsü anlatılıyor.Hapishaneye bilgisiz,okuma yazma bilmeden,dövüşemeyen, güçsüz biri olarak giren Edmond, hapiste tanıştığı ihtiyar arkadaşı sayesinde adeta bir 'cesur yürek' olur ve hapisten kaçmayı başarır. Filmin asıl teması ''ümit etmek ve sabırla beklemek''. Bir Alexandre Dumas eseri olan Monte Kristo'nun kitabını okuyup da beğenmeyen yoktur herhalde. Normalde kitaptan sonra izlediğim filmler beni pek tatmin etmez. Ancak hem oyuncular hem de yönetmenden tutun da çekildiği mekanlara kadar bu film gerçekten iyi olmuş. James Caviezel , Guy Pearce de oyunculuğunu konuşturmuş doğrusu... Dünya klasiklerinden biri olan Monte Kristo'yu okumayan 'muhakkak' izlesin, okuyan da isterse izlesin işte. Bir dahaki filmde görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)