Film Dünyası
3 Nisan 2012 Salı
The Hunger Games
Uzun zamandır yazmadığım için tamı tamına 4 dakikadır ''nasıl başlasam yazıya lan'' diye düşünüyoruuuuum ve başladım.Hala vizyonda olan bir filmi önünüze sürüyorum ki çok geç olmadan gidin izleyin.The Hunger Games, türkçe adıyla Açlık Oyunları...Filmsevelerden ziyade kitapseverlerin de bileceği bir Suzanne Collins serisi. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine ilk kitabını aldım ve 500 civarı sayfa sayısı olduğu halde 2 günde bitirdim.E haliyle 2 ve 3. kitabı da okuyup filminin çıkması için gün saydım.Nasıl sürükleyici bir hikaye anlatamam...İçinde rekabet,entrika,aşk...her şey var.
2 Mart 2012 Cuma
The Pıanıst
Piyanist...Yahudi Soykırımı'nı anlatan bir film. Ben olaya yahudi soykırımı olarak değil de, insan soykırımı olarak baktığım için 'yahudiyse hak etmiştir' diyemiyorum. Yani filmi izledikten sonra '' aman duygu sömürüsü yapmışlar, hepsini hak ediyolar'' derseniz, insanlığınızdan şüphe ederim.Neyse. Film bayağı etkili olduğu için çok atarlı başladım bu yazıma. Filme geçiyorum.
Nazi Almanyası'nın 2.Dünya Savaşı sırasında Polanya'yı işgal edilişini, neredeyse tüm yahudilerin katledilişini yahudi bir piyanist olan Wladyslaw Szpilman'ın hayatını konu alarak anlatıyor film. Almanlar Polanya'yı katlederken tüm yahudiler gibi o ve ailesi de evlerinden alınmış,Varşova gettolarına sürülmüştür.Yetenekli piyanist, yeni yaşamında karaborsacıların, işbirlikçilerin eğlendiği barlarda çalmaya başlamıştır. Bu işbirlikçilerden biri sayesinde, onu ve ailesini ölüme götürecek trene binmekten kurtarılmıştır. Film bundan sonra bu genç ve yetenekli Piyanist'in hayat mücadelesini anlatıyor...
Film vizyona girdiği sene Andrien Brody'e oscar kazandırmıştır. Filmin kendisi de zaten bütün önemli ödülleri toplamıştır. Filmi bi zahmet izleyin, böyle bi başyapıtı bugüne kadar hala izlemediyseniz zaten ayıp.
16 Şubat 2012 Perşembe
Black Book
Çok fazla ünlenmemiş, ama benim kalbimde taht kurmuş bir film Black Book... 6.7lik bir puan şaka gibi, en az 8.0ı hak ediyor.
Filmin kurgusu olağanüstü, 2 saatten fazla sürüyor ama inanın hiç sıkılmıyorsunuz. Heyecanın bol olduğu izlemeye doyamadığım bir dram-savaş filmi.Carice Van Hauten resmen döktürmüş.Kadın tek başına filmi çevirmiş diyebilirim. Bu nasıl bi oyunculuktur, bu nasıl bi güzelliktir. Filmde müstehcen sahnelerin olduğu bir gerçek, ama kurgusu, senaryosu, oyunculuklar vs vs...hepsi o müstehcen sahnelerin önüne geçiyor. Film tuzaklarla dolu, kimin ne olduğunu çözemiyorsunuz. Sürekli fikir yürütüyorsunuz ve ne kadar uykunuz gelmiş olsa da bu filmi bırakıp uyuyamıyorsunuz. Neyse yine çok övdüm, konusunu yazmaya üşeniyorum kopyala yapıştır yapıcam.
Hollanda 1944… İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında güzel şarkıcı Rachel Stein, Tsjempkema ailesinin yanında, Hollanda kırsalında saklanmaktadır. Bir zamanlar popüler ve zengin bir şarkıcı olan Rachel, şimdi Avrupa’daki bir çok yahudi gibi ailesinden ayrı, her an Gestapo tarafından yakalanma korkusuyla savaşın bitmesini beklemektedir. Geçici güvenli-evi, alman savaş uçaklarının ateşi altındaki bir müttefik hava bombardımanı sırasında yıkılınca, Rachel, kendisini güvenli bir yere ulaştırmaya söz veren Rob isminde sempatik bir genç ile tanışır. Sonraki sabah Rachel’ı şehirdeki kontağı ile tanıştıran Rob, ailesini bulup, kurtarılmış topraklardan sınır dışına çıkıp kaçmayı planlamaktadır. Hollanda’da gizlice yahudileri sınır dışına kaçmalarına yardım eden bir avukat olan Mr. Smaal ve karısının evine gelirler. Mr. Smaal, gönülsüzce de olsa, Rachel’I düşman hattından geçirip, müttefik topraklarında ailesiyle buluşması için ayarlama yapacağını söyler. Fakat tehlikeli bir nehir geçişi sırasında, tekneleri Alman devriyelerince pusuya düşürülür. Nazi’ler acımasızca teknedeki herkesi öldürürken Rachel, nehre atlayıp kurtulmayı başarır. Sonraki sabah Rachel, Hollanda Direniş örgütünün liderlerinden biri olan Gerben Kuipers tarafından kurtarılır. Nazik ve cömert bir adam olan Kuipers, Rachel’e bir iş ve güvenli bir ev önerir. Fakat ailesinin canice katliamını unutamayan Rachel, direnişe katılıp Almanlar’a karşı savaşmaya karar verir.
13 Şubat 2012 Pazartesi
Akıl Oyunları
Uzun zamandan sonra bloguma Akıl Oyunları filmi ile dönüş yaptım. (Uzun zaman dediğim de 1 hafta ya vardır ya yoktur)
Filmi anlatacak olursak ; Russell Crowe ve Jennıfer Connelly baş rolde. Filmin ana teması günüzmüde sık sık karşılaştığımız ve komşu teyzelerden duyduğumuz ''ders çalışmaktan kafayı yemiş tüh tüh tüh'' cümlesine dayanıyor. Şöyle ki ; John Forbes, genç yaşta geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismidir. Ancak bencilliği ve kendine olan aşırı güveni yüzünden (ben de sadece bizim sınıftaki çalışkanlar bencil sanardım) kişisel problemlerle karşılaşır ve bununla baş edemez hale gelir. Delilik ve dahilik arasında ince bir çizgide yürüyen Forbes, uzun süre şizofreni ile mücadele ettikten sonra yeniden doğradak Nobel'i alır.
Film 'gerçekten' çok kaliteli ve üzerinde çok düşünülmüş bir senaryoya sahip.Sinema tarihinin en iyi psikoloji drama filmlerinde biridir muhakkak.Sonunda gözlerinizden bir iki damla uçabilir, Bu filmden ne anladın derseniz, bence çok okumamak gerek, sonra kafayı falan yeriz allah korusun liseye kadar okuyalım yeter.
Filmi anlatacak olursak ; Russell Crowe ve Jennıfer Connelly baş rolde. Filmin ana teması günüzmüde sık sık karşılaştığımız ve komşu teyzelerden duyduğumuz ''ders çalışmaktan kafayı yemiş tüh tüh tüh'' cümlesine dayanıyor. Şöyle ki ; John Forbes, genç yaşta geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismidir. Ancak bencilliği ve kendine olan aşırı güveni yüzünden (ben de sadece bizim sınıftaki çalışkanlar bencil sanardım) kişisel problemlerle karşılaşır ve bununla baş edemez hale gelir. Delilik ve dahilik arasında ince bir çizgide yürüyen Forbes, uzun süre şizofreni ile mücadele ettikten sonra yeniden doğradak Nobel'i alır.
Film 'gerçekten' çok kaliteli ve üzerinde çok düşünülmüş bir senaryoya sahip.Sinema tarihinin en iyi psikoloji drama filmlerinde biridir muhakkak.Sonunda gözlerinizden bir iki damla uçabilir, Bu filmden ne anladın derseniz, bence çok okumamak gerek, sonra kafayı falan yeriz allah korusun liseye kadar okuyalım yeter.
6 Şubat 2012 Pazartesi
Vay Arkadaş...
Ali Atay ve Demet Evgar başta olmak üzere, Mete Horozoğlu,Mustafa Üstündağ,Fırat Tanış'ın rollerini dört dörtlük yaptıkları bir film Vay Arkadaş...Bu filme kadar hep yabancı ve dram ağırlıklı filmler seçmiş olsam da size, bu film hem Türk yapımı hem de komedi :)
Filmdeki espriler gayet gülünesi, birazcık da mutluysanız kahkaha bile atarsanız. Kafanızı dağıtmak için önerebileceğim en eğlenceli, komik filmlerden biridir bu film. Tabii bu filmi sansürsüz izlemek lazım. ''Ayy küfüre de gülürnür müymüş, ayy ben Recep İvedik de izlemiyorum zaten'' diyenlere göre bir film değil açıkcası. Filmin her köşesinde espri mevcut. Sonu iyiydi, başı kötüydü, orası yamuktu gibi bir derdiniz olmayacak. Zaten 100 dakika sürüyor, yani tam çerezlik bir film. Neticede ben çok güldüm, ben güldüysem komiktir diyerekteeen daha fazla filmi övmeden kısaca konusunu anlatayım ; İstanbul'un salaş mahallelerinden birinde oturan 3 arkadaş Manik, Tik ve Dildo'nun sıradan hayatına Demet Evgar'ın oynadığı Nil karakteri birazcık macera katıyor.
( ''Böyle konu mu anlatılır lan'' demeyin, komedi filminin konusu olmaz, esprisi olur. )
Adalet Peşinde
Gerard Butler aşığı olduğum için değil, inanın ilgisi yok, bu role en çok bu adam yakışırdı !
Adalet Peşinde...İzlediğim eennnn iyi dram,gerilim,gizem,casusluk,polisiye,suç filmi diyebilirim. Bu filmin yeri gerçekten ayrı. Sürükleyiciliği, bir an bile sıkılmanıza fırsat vermiyor. Filmi izlerken ''helal olsun beee' demekten kendinizi alamıyorsunuz.Filmin hak ettiği puanı almasına sevindim doğrusu ( 8,4). Filmin konusuna gelecek olursak ; Clyde Shelton eşi ve çocuğuyla mutlu bir hayat süren adamdır. Bir gün, iki saldırgan çocuğunu ve karısını Shelton'ın önünde öldürür. Shelton'ın avukatı da mahkemeyle bir anlaşma yapar. Anlaşmada saldırganlardan birinin ölümüne, diğerinin de çok az ceza almasına karar verilir. Bu durumdan memnun olmayan Shelton, adaleti kendi yöntemiyle sağlamaya karar verir. Shelton'ın bundan sonra tek amacı vardır, bu olayda parmağı olan herkesi birer birer ortadan yok etmek...
Adalet Peşinde...İzlediğim eennnn iyi dram,gerilim,gizem,casusluk,polisiye,suç filmi diyebilirim. Bu filmin yeri gerçekten ayrı. Sürükleyiciliği, bir an bile sıkılmanıza fırsat vermiyor. Filmi izlerken ''helal olsun beee' demekten kendinizi alamıyorsunuz.Filmin hak ettiği puanı almasına sevindim doğrusu ( 8,4). Filmin konusuna gelecek olursak ; Clyde Shelton eşi ve çocuğuyla mutlu bir hayat süren adamdır. Bir gün, iki saldırgan çocuğunu ve karısını Shelton'ın önünde öldürür. Shelton'ın avukatı da mahkemeyle bir anlaşma yapar. Anlaşmada saldırganlardan birinin ölümüne, diğerinin de çok az ceza almasına karar verilir. Bu durumdan memnun olmayan Shelton, adaleti kendi yöntemiyle sağlamaya karar verir. Shelton'ın bundan sonra tek amacı vardır, bu olayda parmağı olan herkesi birer birer ortadan yok etmek...
Celda 211
En sevdiğim 'hapishane film'lerinden biridir Celda 211. Bu filmin 6.8lik puanına mı şaşırayım, yoksa bir başyapıt olamadığına mı şaşırayım bilemiyorum...Her şeyiyle dört dörtlük film !
Luis Tosar ve Alberto Ammann başrolü paylaşıyor gibi bir şey. Diğer hapishane filmlerinden zannedip ''aman yaee hep aynı şeyler'' demeyin. Kurgusu diğerlerinden farklı ve çok iyi işlenmiş. Sahneler, filmin verdiği gerilim harika.Kısacası, bu filmi izleyip de ''beğenmedim'' diyen tanımıyorum. Filmi altyazı izlemenizi tavsiye ederim, Malamadre'nin sesi ayrı bi etkileyici. (Sadece bunu değil bütün filmleri altyazı seyretmenizi tavsiye ederim).
Gelelim filmin konusuna. Juan'ın gardiyan olmasına az kalmıştır.Yine bir sabah işe erken gelir, gardiyan bir arkadaşı ona hapishaneyi gezdirirken, tavandan düşen bir parça Juan'ı yaralar. Gardiyanlar onu ayıltmak için 211 numaralı boş hücreye götürür. Juan bu hücrede bilinci kapalı, iyileşmek için yatarken, hapishanedeki mahkumlar bir ayaklanma başlatır. Hücrede mahsur kalan Juan'ın hayatta kalmak için tek çaresi, gardiyan olduğunu gizleyip, mahkum rolü yapmaktır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)